Uzun zaman önce yazılmıştı çay ile simidin yazgısı. Çay ve simit, daha üzerlerinde dumanları tütmeden kesişmişti yolları. Çay, yağmurlu sabahlarda filizlenmeye çalışırken, simit ise bir başağın içinde olgunlaşıp sararmayı bekliyordu. Ve kader, hikayelerini yazmaya başladı.
Çay, küçük bir tohumdu topraktaki. Yağmurlar yağdı üzerine, canlandıkça canlandı ve bir gün deldi toprağını uzandı semaya. Çay büyüdükçe büyüdü, büyüdükçe filizlendi. Bir gün o filizler maharetli eller tarafından toplandı bir bir… Binlerce kardeşiyle birlikte harmanlandı, dinlendirildi. Dinlendikçe kurudu, kurudukça dağıldı çay. Ama henüz haberi yoktu simitten. Henüz görmemişlerdi birbirlerini.
Simit demişken, sıcaktan çatlamıştı tohumu. Bir yol buldu, çıkardı ekin başını. Şöyle bir göğe baktı, masmavi. Uzandıkça uzandı elleri yukarı doğru. Bulutları tutmak istercesine uzandı. Her uzandığında biraz daha sarardı başaklar. Ve sonra altın gibi sapsarı oldular. Her rüzgarda savruldular. Bir başak denizi gibi, her rüzgarda dalgalandılar. Bir gün duruldu bu dalgalar. Bir el geldi, toplandılar.
Ve böylece, çay ve simit birbirlerine doğru yaklaşmaya başladılar. Günden güne parçalandı çay, ufalandı. Günden güne karardı olduğu yerde. Sonra buğday taneleri sıyrıldı başaktan ve bir değirmende buldular kendilerini. Zamanla o da öğütüldü, toza dönüştü.
Çay, bir demliğe atıldı. Tüm derdini bıraktı suyun içine. Kurtuldukça dertlerinden demlendi, demlendikçe güzelleşti. Ve simit, tüm hatıralarını yapıştırıp üzerine, bir ateşte pişirildi. Vurdukça ateş simide, simit çıtırdadı sessizce.
Nihayetinde çay ve simit buluştular bir dost meclisinde. İlk anda tutulmuştu çay simide ve simit heyecanlandı çayı görünce. Etrafa saçtı tüm hatıralarını.
Çay ve simit, aşık oldular birbirlerini görünce. Ve ikisinin de, dumanı üstünde…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder